Kasım’da yaptığım Londra seyahatim sırasında arkadaşlarımla oturduğum bir masada yapılan Tel Aviv planına hiç düşünmeden dahil olmuştum. Biletler ve otellerin rezerve edilmesinin ardından geriye Haziran ayındaki seyahat günümüzü beklemek kalmıştı.
İstanbul Havalimanı’ndan Türk Hava Yolları ile İsrail’deki Ben Gurion havalimanına uçuşumuz 1 saat 50 dakika sürdü. Havalimanına indikten sonra şehir merkezinde bulunan otelimiz Debrah Brown’a gitmek için shuttle Taksi’lere bindik ve kişi başı 17 dolar ödedik.

Otelimiz Debrah Brown Ben Yahuda caddesi 87 numarada şehrin sahil şeridinin hemen bir arka caddesinde bulunuyordu. Odaları son derece şık ve temiz bu otelde lobide Check-In sırasında ikram edilen şampanyalar bizi çok mutlu etti ki biz daha sonrasında gece gündüz demeden bu şampanyalardan içtik :) Personel çok güler yüzlüydü, lobide bulunan restoranda yemekler biraz pahalı olsa da yemekler lezzetliydi. Otelin 3. Katında bulunan sıcak jakuziler 7/24 açıktı, biz hem sabah hem de gece otele döndüğümüzde bu jakuzileri doldurup içinde partiledik ve çok eğlendik. Bu otel sadece bu sebeple bile tercih sebebiniz olabilir. Ayrıca aynı gruba bağlı Debrah Seaside otel de hemen sahilde bulunuyor oraya da göz atabilirsiniz.
Gelelim Tel Aviv’de yapılacaklar listesine. Biz buraya tamamen yaz tatili kafasında gittiğimiz için ilk iki günümüzü otelimize çok yakın mesafede bulunan Hilton Bay’de geçirdik. Hilton’un bu plajı dünyaca meşhur bir plaj ve aynı zamanda Lbtq+ friendly olması sebebiyle Pride zamanı şehrin en popüler noktalarından birisi halini alıyor. Plaja gittiğinizde şezlong ve şemsiyeleri jetonla alıyorsunuz bu da bence oldukça tatlı bir detaydı. Onun dışında yine Hilton Bay’e çok yakın mesafede bulunan Lala Land Tel Aviv Kafe’de sabah İsrail Kahvaltısı yemeyi veya şarap eşliğinde güneşi batırmayı ihmal etmeyin. Tel Aviv’de sahil şeridi çok uzun burada farklı sahilleri ve restoranları da denemeniz mümkün.
Old City Jaffa

Tel Aviv’in hemen yanında Dünya’nın en eski yerleşim yerlerinden birisi olarak kabul edilen liman şehri Jaffa bulunuyor. Jaffa 400 yıl boyunca Osmanlı egemenliğinde kaldığı için şehirde çok sayıda mimari eser ve iz görebilmek mümkün. Bunların en meşhuru şüphesiz Sultan Abdülhamid’in tahta çıkışının 25. Yılı şerefine dikilen saat kulesi. O dönemde valilere Sultan Abdulhamid’in 25. Yılı şerefine saat kulesi dikmeleriyle ilgili bir ferman gönderiliyor. Bunun üzerine Osmanlı hükümdarlığındakş pek çok yere saat kuleleri dikilmeye başlıyor. Aynı saat kulesinin bir benzeri Beyrut gezisinde karşıma çıkmıştı ve hikayesi aynıydı.

Eski şehiri dolaşırken akşam üstü uğramanız gereken bence iki yer var bunlardan birisi şüphesiz öğlen kahve durağı için Luxury Collection oteli olan The Jaffa Hotel. Eski bir klise ve Fransız hastanesi binasının modern eklemeler yapılarak otele dönüştürüldüğü bina her köşesiyle büyüleyici bir mimariye sahip. Otelin avlusunda kahve içerken 2. Katta bulunan ve herkese açık olan Chapel alanını da ziyaret etmeyi ihmal etmeyin.
Jaffa’da akşam yemeği için uğramanız gereken bir diğer nokta Soho House Tel Aviv’in restoranı. Tabi bunun için yanınızda üye bir arkadaşınız bulunması gerekiyor. Neyse ki biz bu konuda çok şanslıydık ve yanımızdaki arkadaşımız kulüp üyesi olduğu için bir akşam yemeğimizi burada yedik. Kulüp dekorasyon ve yemekler anlamında başarılıydı ama tabi ki İstanbul Soho House ile kıyaslanamaz :)
Kudüs ve Ölü Deniz

Gelelim son günümüzde katıldığımız Kudüs & Ölü Deniz turuna. Otelimizden satın aldığımız Kudüs - Ölü Deniz turuna kişi başı 136 Dolar ödeyerek rezervasyonumuzu yaptık. Ertesi sabah saat 6:40’da buluşarak tur otobüsümüzle 2 saat yolculuğun ardından Kudüs’e vardık. Old Kudüs denilen alan Sultan Süleyman döneminde yapılan surların içinde kalan kısmı kapsıyor ve 4 farklı dine mensup insanlar bu küçük alanda yan yana mahallelerde yaşıyor. Ermeni bölgesine giriş tamamen yasak olduğu için biz gezimize Yahudi bölgesinden başlıyoruz. Bu bölgenin en önemli noktası şüphesiz Yahudiler için kutsal öneme sahip ‘Ağlama Duvarı’. Tapınaklar Tepesi’ni çevreleyen surlardan bugün ayakta kalan tek duvar olan bu alan Yahudiler’in günahları için af dileyip dilekler tuttukları bir alan ve asıl niyetleri bir gün bu surların üstündeki Süleyman tapınağının yeniden canlandırılması. Bu sebeple zaman zaman iki dine mensup insanlar arasında gerilim yükselebiliyormuş.
Müslüman mahallesinden geçerken rehber gruptan ayrılıp Tapınaklar Tepesi’nde bulunan Kubbetüs Sahre ve Mescid-i Aksa’yı ziyaret edebileceğimizi söyledi, zira buraya Müslüman olmayanlar giremiyor bu sebeple biz ekipten ayrıldık. Sultan Süleyman’ın yaptırdığı, kapalı çarşıya son derece benzer mimariya sahip bir çarşı alanını geçtikten sonra kapıdaki güvenlik görevlileri bize Müslüman olup olmadığımızı anlamak için Kuran’dan sureler sorup şehadet geçirmemizi istediler. Neyse ki bu ufak Quizi geçtik ve kendimizi büyüleyici İslam Mimarisinin günümüze ulaşmış en nadide örneklerinden birisi olan Kubbetüs Sahre’nin karşısında bulduk.
Kubbetüs Sahre rivayet edildiğine göre Hz. Muhammed’in Mirac’a yükselirken ayak bastığı taşın üzerine yapılmış. Hatta Hz. Muhammed Burak’ını Aglama Duvarı’na baglayıp burada kendinden önce gelen Peygamber’lerle namaz kılmış ve gökyüzüne öyle yükselmiş. Bu sebeple burası Müslümanlar tarafından en kutsal yerlerin başında geliyor. Hemen yanında bulunan Mescid-i Aksa ise 17 ay boyunca Müslüman’ların ilk Kıblesi olma özelliğine sahip bir cami.

Şehrin bir diğer önemli alanı Kutsal Kabir Klisesi. Kutsal Kabir Kilisesi, Ortodoks Kilisesi tarafından Yeniden Diriliş Kilisesi olarak adlandırılıyor. Kudüs'ün eski şehir duvarları içerisinde yer alan bir Hristiyan kilisesi. Kilise'ye birçok Hristiyan "Golgotha" (Yeni Ahitte geçen, İsa'nın çarmıha gerildiği tepe) olması nedeniyle hürmet gösteriyor. En az 4. yüzyıldan beri, İsa'nın yeniden dirileceği yer olmasına inanılması nedeniyle, bu kilise Hristiyanlar için önemli hac noktalarından birisi.
Kudüs turunun ardından ögleden sonra 2.30 gibi kısa bir yolculukla Ölü Deniz’e vardık. Ürdün-İsrail sınırında bulunan Ölü Deniz o kadar tuzlu bir deniz ki içerisinde hiç bir canlı yaşamıyor. Bu yüzden içinde sadece çamur var ve mineral bakımından suyu çok zengin. İnsanlar şifalanmak için içerisine girip kendilerine kil maskesi yapıyor. Göldeki tesisin hemen yanında ise buradan çıkarılan killerden üretilen Ahava markasının da bir butiği bulunuyor.

Şehre döndükten sonra kendimizi son akşamımızda gün batımını izlemek üzere yeniden sahile attık. Ardından son akşam yemeğimiz için Yunan tavernası Greeco’ya gittik. Hem tasarımı hem yemekleri hem de müzikleriyle çok sevdiğimiz bir mekan oldu ve son akşamımız çok keyifli geçti.
Ertesi sabah taksiye binerek yeniden Ben Gruion havalimanına geçtik. Uçağımız saat 16:00 da olmasına rağmen, havalimanına yaklaşık 3 saat erken gittik. Ülkeye girerken fazla sorun olmasa da çıkarken güvenlik kontrolleri biraz daha fazla uzun sürüyor. Örneğin Filistin kısmına geçtiniz mi? Valizinizi kendiniz mi hazırladınız? Arkadaşlarınızla birbirinizi nereden tanıyorsunuz? Gibi sorular yöneltiliyor ve cevapladıktan sonra şanslıysanız hemen geçiyor şanssızsanız detaylı valiz aramasına kalıyorsunuz. Bu durumu riske etmemek için en güzeli havalimanına biraz erken gitmek. Biz hiç sorun yaşamadan güvenliği geçip hızla Duty Free’ye vardık ve uçağımıza bindik.
Telaşsızca yapılan Tel Aviv ve Kudüs gezimiz bize çok ama çok iyi geldi. Özellikle yaz tatili için Tel Aviv’i ziyaret etmenizi şiddetle tavsiye ederim. Jaffa ve Kudüs bu güzel deniz tatilinin bonusu olacak günü birlik gezileriniz olur.
Şimdiden herkese iyi seyahatler!
Yepyeni rotalarda görüşmek üzere...
Kubilay
Comments